Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun.
Değerli mümin kardeşlerim,
Allah Azze ve Celle’nin kitabı olan Kuran’da bir kıssa geçtiğinde, çok kesin bir şekilde bilmelisiniz ki bu bizim sandığımız gibi bir hikâye değil tamamen hakikattir. Olaylar ve diyaloglar şeklinde formüle edilmiş kurallar bütünüdür. Allah Subhanehu ve Teala bu kıssadan kurallar ve kanunlar çıkarmamızı istemiştir. Size bunu Yunus (a.s.)’ın denize düştüğünde ve balığın karnına girdiğinde, denizin ve gecenin karanlığında balığın karnında kaldığında yaşadıklarını anlatan kıssadan ayrı bir örnekle de açıklamaktadır.
﴾ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ (87) فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ(88) ﴿
[ سورة الأنبياء: 87 ـ 88 ]
“Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti. Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.”
[ Enbiya Suresi: 87-88 ]
İşte kıssa bu. Ama Allah Teala onu bir kanun haline getirmeyi murat etmiştir. Buyuruyor ki:
﴾ وَكَذَلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ (88) ﴿
“İşte biz müminleri böyle kurtarırız.”
[ Enbiya Suresi: 88 ]
Yani bir mümin döngünün sonuna kadar, bize samimi, ihlaslı ve yönelerek, ümit ederek bize dua ederse, biz onun duasını ve tövbesini kabul eder, onu kurtarırız. Allah Subhanehu ve Teala bize bu peygamber kıssasını bir başlangıç, bir zirve, bir son, bir olay ve diyalog, bir karakter analizi, karakter çizimi olsun diye anlatmadı. Hayır, Rabbimiz bu kıssanın bir hikaye şeklinde ama bir hakikat olmasını murat etti. Bu nedenle, Allah’ın kitabında bir kıssa okuduğumuzda ondan kurallar çıkarmalıyız. Allah Azze ve Celle’nin dinine uygun hareket etmemizi sağlayacak kanunlar edinmeliyiz.
Bugün Kehf Suresi’nin 9. Ayetine geçiyoruz. Allah Azze ve Celle’ye sığınan gençler…
﴾ أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَباً (9) إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَداً (10) فَضَرَبْنَا عَلَى آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَداً (11) ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَداً (12) نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13) ﴿
﴾ وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَهاً لَقَدْ قُلْنَا إِذاً شَطَطاً (14) هَؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِباً (15) وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرفَقاً (16) ﴿
“Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın? Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk). Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa Andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik. (İçlerinden biri şöyle dedi:) “Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.”
[ Kehf Suresi: 9-16 ]
Birisi sorabilir: “Sığınacağımız mağara nerde?” İşte o mağara senin evindir. Camiin senin mağarandır. Günahtan, ahlaksızlıktan, fitneden uzak durduğun sürece o mağarada olmuş olursun. Bir hadisi kutside de buyrulmaktadır. Bu hadise dikkat edin; “Sıkıntılı zamanlarda, fitne zamanında Allah’a kulluk etmek bana hicret etmektir.” Sıkıntılı dönemlerde Allah’a kulluk etmek; Sıkıntılı zamanlar fitnenin çok olduğu zamanlardır. Bu dönemdeki kulluk ve ibadet bir hicrettir. Öyleyse bu hikayeden yola çıkarak uygulamalı bir duruş sergilemek istiyorsak, her mümin bir kıssayı veya bir ayeti okuduğunda kendisine uygun olan ameli anlamda faydayı almalıdır. Bu gençlerin mağaraya sığınmalarının benim için önemi nedir? Fitne zamanlarında, giyinmiş çıplak kadınların, karma ortamların, günahların, yalanın, gıybetin, laf taşımanın ve bunlar gibi kötülüklerin, haram para kazanmanın çok fazla bulunduğu dönemlerde olduğumda bu hikaye bana fayda sağlayacaktır. Allah ile ilişkisini kesmiş bu cahil toplumlarda olduğumda inanan bir mümin topluluğuyla birlikte olmak için iltica etmeliyim. Bu sebeple Rabbimiz buyuruyor ki:
﴾ إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً ﴿
“Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver” demişlerdi.”
Sağlıktan, gönül rahatlığına, güven ve emniyet duygusuna, statüye, mutlu evliliğe, çocuklarla iyi ilişkiler kurmaya, kalbinize atılan ve ruhunuza mutluluk getiren tecelliye kadar, Allah’ın verdiği tüm nimet çeşitleri tek kelimede toplanmıştır: “Rahmet, merhamet”
﴾ إِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ (119) ﴿
“Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.”
[ Hud Suresi: 119 ]
﴾ وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ (157) ﴿
“Andolsun ki Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz biliniz ki Allah’tan gelecek bir bağışlama ve bir rahmet, onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.”
[ Al-i İmran Suresi: 157 ]
﴾ إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (10) ﴿
“Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.”
[ Hucurat Suresi: 10 ]
﴾ أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً (78) وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَكَ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً (79) ﴿
“Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir vaktinde kalkıp kendine mahsus nâfile bir ibadet olarak da namaz kıl ki, rabbin seni övülmüş bir makama yükseltsin.”
[ İsra Suresi: 78-79 ]
﴾ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (77) ﴿
“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.”
[ Hac Suresi: 77 ]
﴾ أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِيّاً وَرَحْمَةُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ (32) ﴿
“Rabbinin rahmetini paylaştırmak onlara mı düşmüş? Dünya hayatında onların geçimliklerini biz paylaştırdık. Bir kısmı diğerini istihdam etsin diye kimini kiminden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.”
[ Zuhruf Suresi: 32 ]
İki yüzden fazla ayetten anlaşılıyor ki, senin itaatin, istikametin, namazın, orucun, haccın, zekatın, iyiliği emredip kötülükten sakındırman, çocuklarını eğitmen, ister ibadet ister herhangi bir iş olsun, hepsi Allah ile bağ kurman içindir. Allah ile bağ kurduğunda O (c.c.) sana merhamet eder, sana psikolojik olarak mutluluk, başarı, zafer, destek ve bunlar gibi nimetler verir. Öyleyse:
﴾ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ (157) ﴿
“Rahmet, onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.”
[ Al-i İmran Suresi: 157 ]
Allah’ın rahmeti ile dolu milyonlar biriktirdiysen bu hayırlıdır. Dünyadaki en üst mertebeye çıksan, Rabbinin rahmeti daha hayırlıdır. Demek ki sen Allah’ın rahmeti için yaratılmışsın. Bir mağaraya sığınırsan, temiz bir yere, tertemiz bir mekana, değerli kardeşlerinin yanına, ilim meclisine, kitabi ve sünneti anlamaya sığınırsan bir mağaraya sığınmış olursun. Eğer kötülüklerden ve günahlardan uzak evinde oturuyorsan, Kuran okuyorsan o zaman da bir mağarada sayılırsın. Allah’ın rahmeti ancak Allah’a sığındığınızda, evde veya mescitte, ancak O’na sığındığınızda gerçekleşecektir.
﴾ أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَباً (9) إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً ﴿
“Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın? Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver” demişlerdi.”
Rasulullah (s.a.v.) mescide girdiğinde ne derdi? Derdi ki: “Allah’ım bana rahmet kapılarını aç.” Bunun anlamı, sen Allah’ın evine namaz kılmak ya da Kuran okumak için girdiğinde ya da ilim meclisine katıldığında Allah’ın rahmetine sığınmış olursun. Rasulullah (s.a.v.) mescitten çıkarken de şöyle derdi: “Allah’ım bana lütuf kapılarını aç.” İki durum arasındasın, onların bir üçüncüsü yok. Ya Allah’ın evinde olur ve Allah’ın rahmetine kavuşursun, ya da Allah’ın evi dışında hayırlı işler yaparsın. Erdemli kişi Allah’ın evinde de olsa Allah’ın rahmetine kavuşur, normal hayatta da olsa insanlara hizmet eder. Zamanı geldiğinde de mutlu insanlar arasında olur. Allah Teala buyuruyor ki:
﴾ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13) ﴿
“Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.”
Hidayet dört çeşittir. Şöyle ki:
İlk hidayet türü, Allah Subhanehu ve Teala sana genel bir hidayet verir. Görmen için göz, bir kulak, düşünmen için beyin, hissetmen için duyular, koku alma duyusu, konuşma yeteneği verir. Ve insanın da konuşmasına izin verir. Yine anlama yeteneği verir. Bunlar hep genel hidayettir. Meyvelerin olgun olduklarına işaret eden renkleri vardır. Olgunlaştıklarında bunu gösteren bir renge bürünürler. Bu bir işarettir. Yine kişinin bağırsaklarında iltihap olduğunda ateşlenir. Atardamarlarında daralma olduysa başı çok ağrır. Bedendeki tüm olgular aslında birer işarettir, bir hidayet alametidir. Üzüm kararınca, buğday olgunlaşınca yenir. Her meyve, her mahsulün bir olgunlaşma işareti vardır. İnsan vücudundaki her değişimin de bir işareti olur. Eğer o işaretler olmasaydı doktor hastasını tedavi edemezdi. İşte bunlar genel hidayet sayılırlar. Allah size duyular vermiş, her şeye de bir işaret yaratmıştır. Duyular, düşünme yeteneği bahşetmiştir. Her duyu için de bir alamet yaratmıştır. İşte genel hidayet budur.
İkinci hidayet türü Vahiy hidayetidir. Allah peygamberine bu kitabı vahyetmiştir ve bu bir hidayettir. Göklerin yeryüzüne hitabıdır.
Üçüncü hidayet de şöyledir: Sen Allah’ın bu hidayetini kabul edersen Allah Subhanehu ve Teala senin durumunu halden hale sokar, konumu bir halden diğerine çevirir.
﴾ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13) ﴿
“Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.”
Bu başarı hidayetidir. Ya Rabbi beni sana hidayet et (yönlendir). Allah Teala seni hak ehli ile bir arada kılar. Ya Rabbi beni hayırlı işlerde kullan, Allah sana mal verir. Sana der ki hayırlı işler yap! Sen Allah’tan sana salih amel vermesini, insanların ihtiyacını gidermeyi istedin. Bu başarı hidayetidir. Genel hidayet, vahiy hidayeti ve başarı hidayeti…
Dördüncüsü ise cennet hidayetidir.
﴾ سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ (5) وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ (6) ﴿
“(Dünyada) onlara doğru yolu gösterecek, durumlarını düzeltecektir. (Âhirette ise) kendilerine tanıttığı cennete sokacaktır.”
[ Muhammed Suresi: 5-6 ]
Öyleyse, genel hidayet, vahiy hidayeti, başarı hidayeti ve cennet hidayeti…
﴾ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13) ﴿
“Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.”
Yani kul Allah’a bir karış yaklaşırsa Allah ona bir kol boyu yaklaşır. Kul Allah’a bir kol boyu yaklaşırsa Allah ona bir kulaç yaklaşır. Sen Rabbine yürüyerek gidersin, O (c.c.) sana koşarak gelir. Yani eğer içinde zerre miktarı iyilik varsa Allah onu arttırır, seni yüreklendirir, sana başarı verir ve onu kalbine tecelli eder. İşlerini kolaylaştırır. O’na yaklaşmak için insanların genel olarak anladığı gibi değil, Allah Azze ve Celle ona ezelde bedbahtlık yazmış, iş bitmiş artık, ne kadar uğraşırsa uğraşsın olmaz, imkan sınırlı, her şey sınırlı, bunların hepsi bir hezeyan, hepsi şeytanın sözleridir. Allah Azze ve Celle senden mümin olmanı ister ve sonra da buyurur ki:
﴾ وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ ﴿
“Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız”
Eğer Allah’tan başkasına ibadet ediliyorsa onlardan uzaklaşmalısın. Eğer Allah’a kulluk ediliyorsa, sen de onlarla birlikte olmalısın. Öyleyse kural şu: Yalnızlık kötü arkadaştan iyidir. Fakat salih arkadaş yalnızlıktan iyidir. Karma ortamı olan, gıybet, laf taşıma, günah ya da kötülük, zar atma mesela bunlar gibi Allah’ın razı olmadığı işler yapılan yerlerde bulunmak yerine evde kalmanız milyon kat daha hayırlıdır. Ama camide ilim meclisine katılmak da evde yalnız kalmaktan daha hayırlıdır. Salih bir arkadaş yalnızlıktan iyidir ama yalnızlık kötü arkadaştan daha hayırlıdır.
﴾ وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ ﴿
“Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız”
Şöyle ki:
Eğer Allah’tan başkasına kulluk ediliyorsa, onlardan uzaklaşmalısın.
﴾ وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرفَقاً (16) ﴿
“Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.”
Yani insanın her gün Allah ile birlikte olduğu bir oturumu olur. Ona misafir odası mağarası der. Mescidin bir köşesinde sabah namazında olabilir. Allah’ı zikreder ya da tesbih eder. Ya Kuran okursun ya da göklerin ve yeryüzünün tüm mahlukatı hakkında tefekkür edersin. Veyahut da dua edersin. Ama tabi hepsini bir arada yapmak daha iyidir; Dua bölümü, tefekkür bölümü, zikir bölümü, Kuran okuma bölümü…
﴾ أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً (78) ﴿
“Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir.”
[ İsra Suresi: 78 ]
Bu ashabın meclisidir ve o bir mağaradır aslında. İşte bu sayede Allah, rahmetini kalbinize nakşeder.
﴾ وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرفَقاً (16) ﴿
“Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.”
Özet olarak; Kişi müminlerle birlikte olmalı, onlarla birlikte bulunmalı, onlardan ilim talep etmeli, din ve dünya işlerinde güvendiği kimselerle istişare etmelidir. Bu konuda iki ayet var. Birincisi:
﴾ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيراً (59) ﴿
“O’nu bilen birine (yine kendisine) sor.”
[ Furkan Suresi: 59 ]
﴾ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (7) ﴿
“eğer bilmiyorsanız kitaplar hakkında bilgi sahibi olanlara sorun.”
[ Enbiya Suresi: 7 ]
Konu dünya ile ilgiliyse bunu müminlerden tecrübeli olan birine sor. İnsanlarla istişare ettiğinde akıllarını ödünç alırsın. Ama konu ahiretle ilgiliyse;
﴾ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيراً (59) ﴿
“O’nu bilen birine (yine kendisine) sor.”
[ Furkan Suresi: 59 ]
Bilgisine ve samimiyetine güvendiğin birine sor ki hayatta yalnız kalma. Apaçık bir cehaletin kurbanı olma. Bazen bir bomba bulunur, acaba pimi çekildi mi çekilmedi mi diye merak edersin. Bunu kendim deneyeyim dediğinde bu büyük bir problemdir. Bomba patlar ve artık ikinci kez o dersten faydalanamazsın. Ama tecrübeli birine sorduğunda, sana bomba uzmanlarını getirir. Bir savaştaysan ve önceden mayınlar kalmışsa mayın uzmanları gelirler, uzmanı bilir o işi. Yani insan sormalıdır. İlmin anahtarı sorudur. Birileriyle istişare ederse onların akıllarını da ödünç almış olursun.
Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allahım senin öğrettiklerin dışında ilmimiz yoktur, her şeyi hakkıyla bilen ve hakîm olan sensin. Allahım, bize faydalı ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanmayı nasip et, ilmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster ve bizi ona tabi olmakla şereflendir, batılı da batıl olarak göster ve bizi ondan sakınmakla rızıklandır. Bizi sözü işitip ona en güzel şekilde tabi olanlardan eyle, bizi rahmetinle, salih kulların arasına kat.